MEKAN VE OLASILIKLAR: NEW YORK’LU MİMARLARDAN MEKAN VE RENK İLİŞKİSİ
“Mekan ve Olasılıklar” bugün başlıyor. Jotun’un işbirliğiyle Terminal Design tarafından düzenlenen etkinlikle, dünyanın bir çok yerinden konusunda uzman konuşmacılar geliyor. Etkinlik süresince mekansal iletişimin farklı boyutları incelenecek. Bunlardan biri de mekan ve renk ilişkisi. Bu konuya da, 5 Nisan’da New York’lu mimarlar Peter Stamberg ve Paul Aferiat değiniyor!
“Shelter Island Pavilion” ve daha önce blogumuzda paylaştığımız “ Palms Spring Saguaro“ gibi renkleriyle sizi hipnotize edecek mekanların yaratıcı ekibi Stamberg ve Aferiat, tasarımlarında, renk ve ışığı ön plana çıkararak bambaşka bir mekan deneyimi sunuyor.
Tasarımlarında cesur ve çarpıcı renk kullanımıyla öne çıkan Stamberg ve Aferiat’ı dinlemeden önce Mind Magazine‘de yer alan röportajını sizlerle paylaşıyoruz! Onları daha yakından tanımaya ne dersiniz ?
Mottonuz: Renklerle Yaşanan Hayat. Cesur renk seçimleriyle ilham veren mekanlar tasarlıyorsunuz. Renklerin üzerinizdeki etkisi, nereden geliyor ?
Renkler aslında hayatın her alanında bizim ilgi alanımıza giriyor. Doğada, sanatta ve genel olarak yaşadığımız çevredeki tüm renklerden ilham alıyoruz. Özellikle, sanatçı David Hockney’le dostluğumuz, ve onun eserlerinde renkleri kullanma şekli bizi çok etkiledi. Aynı zamanda, renkler mutluluk kaynağı. Bahar aylarında ne kadar mutlu olduğumuzu düşünün. İnsanların baharda açan çiçeklere, mavi gökyüze veya renkli bir tabloya nasıl mutlulukla baktığını görebilirsiniz. Ama nedense, çevremize baktığımızda hayatta canlı renklere çok fazla yer verilmediğini görüyoruz. Bizim tasarım anlayışımızda, doğru bir renk seçiminin daha güzel bir hayat vaadettiğine inanıyoruz.
“Shelter Island Pavilion” projesi, sizin renk kullanımı konusunda en çok öne çıkan eserlerinizden biri. Bu mekanın tasarım sürecinden kısaca bahseder misiniz?
“Shelter Island Pavilion” projesiyle ilk defa, dış mekanda hiç bir etki altında kalmadan tamamen renk teorilerini esas aldık. Bu tasarım sürecinde, bizim için iki tane önemli karar süreci vardı: Ya tüm renk spektrumunu tasarımımıza yansıtacaktık ya da bir kısmını kullanacaktık..Diğer bir konu ise tavanlardı..mekanlarda sonsuzluk algısı için tavanlarda, görmeye alıştığımız beyaz ve açık tonlar yerine daha canlı renkleri kullanmayı düşündük. Sonuç olarak tüm renk spektrumunu kullanmaya karar verdik. Çünkü böylece renk seçimlerimizde daha özgür olacağımızı düşündük. Tavanlarda da canlı renkler kullanmayı tercih ettik: Tavanların, bina kabuğunun bir parçası gibi algılanmasındansa biraz daha bağımsız ve duvarlar gibi hareketli parçalar olmasını istedik. Tercih ettiğimiz renklerle, tavanların güneşin, gökyüzünün veya ağaçların bir parçasıymış gibi hissedilmeliydi.
Genellikle, herhangi bir mekanı tasarlarken, özellikle dış mekandaki renk seçimlerini, çevredeki doğadan, ağaçların ve bitkilerin renginden yola çıkarak oluşturuyoruz. Veya sanattan. “Shelter Island Pavillion”da da ilham Matisse’in Luxe, Calme et Volupté tablosundan geldi. Aslında tasarım sürecinde, Matisse’den ilham alacağımız hiç aklımıza gelmemişti.
En canlı renkleri cesurca ama çok doğru bir şekilde nasıl kullanıyorsunuz ?
STAMBERG AFERIAT: İster canlı ister pastel renkler olsun, etrafımızdaki tasarımlara baktığımızda renkler ya çok fazla kullanılıyor veya çok az. Tasarımlarımızda canlı renkleri kullanırken, onları mutlaka nötr tonlarla tamamlıyoruz. Mekanlarda rengi dekoratif bir yüzey elde etmek yerine renkleri mimari bir element olarak kullanıyoruz. Alanları doldurmak yerine, renklerle mekansal farklılıkları ve belirli hacimleri öne çıkarıyoruz. Ama en önemlisi, biz mekanlarda ışık yaratmak için renklerden yararlanıyoruz.
Hayalinizdeki proje nasıl olmalı ? Nasıl bir mekan tasarlamak istersiniz ?
STAMBERG AFERIAT: Saguaro otellerini tasarlamak bizim için muhteşem bir deneyimdi. Otel tasarlamak bizi hep çok heyecanlandırıyor. Sıfırdan bir mekanı tasarlamak da bize heyecan veriyor, bir mekanın dönüşümünü görmeyi de çok seviyoruz. Değişime açık, ilham verici her müşteriyle çalışmak bizim için aslında ilham verici ve hayalimizdeki projeyi oluşturuyor.
Tüm tasarımlarınız aslında birbirinden farklı olsa da, Starmberg&Aferiat stilini mekanlarınızda hissettiriyorsunuz. Tüm mekanlarınızda hissettirdiğiniz tarzı nasıl tanımlarsınız ?
STAMBERG AFERIAT: Projelerimiz aslında, müşterilerimizin bizim mimari bakış açımızla çizilmiş birer portresi. Her tasarımın ortak noktası, bizim renklere bakış açımız, mimari perspektifimiz tasarladığımız mekanların ortak stilini oluşturuyor.
Projelerinizi 3 ana tema altında topluyorsunuz. “Yaşa”, “Çalış” ve “Oyna”. Bu üç tema arasındaki fark nedir ?
STAMBERG AFERIAT: Her temanın renk ve aydınlatma konsepti birbirinden farklı. Bazen de renkler farklı kullanımlarıyla temaları buluşturuyor. Eğlenerek çalışabileceğiniz bir mekanı tasarlamak için, renklerin birleştirici gücünden yararlanıyoruz.
Mekan ve Olasılıklar etkinliğinde, renklerin mekanda kullanımıyla ilgili konuşmada, dinleyicileri neler bekliyor ?
STAMBERG AFERIAT: Aslında, biz farketmesek de rengarenk bir dünyada yaşıyoruz. Yaşam alanlarımıza ne kadar fazla renkleri ve renk kullanımını entegre edersek, hayat kalitemizin de o kadar artacağına inanıyoruz. Katılımcıların da canlı renkleri mekanda dengeli kullanmayı, renklerin mekanlara olan katkısını ve mekanın algısını nasıl değiştirdiğini hissedeceklerini umuyoruz.